Mad Girl's Love Song - Sylvia Plath
"I shut my eyes and all the
world drops dead;
I lift my lids and all is born again.
(I think I made you up inside my head.)
The stars go waltzing out in blue and red,
And arbitrary blackness gallops in:
I shut my eyes and all the world drops dead.
I dreamed that you bewitched me into bed
And sung me moon-struck, kissed me quite insane.
(I think I made you up inside my head.)
God topples from the sky, hell's fires fade:
Exit seraphim and Satan's men:
I shut my eyes and all the world drops dead.
I fancied you'd return the way you said,
But I grow old and I forget your name.
(I think I made you up inside my head.)
I should have loved a thunderbird instead;
At least when spring comes they roar back again.
I shut my eyes and all the world drops dead.
(I think I made you up inside my head.)"
Deli Kızın Aşk Şarkısı - Sylvia Plath
Gözlerimi kapattım ve bütün dünya kayboldu;
Gözlerimi açtım ve bütün dünya tekrardan doğdu.(Sanırım seni kafamın içinde yarattım)
Yıldızlar, maviler ve kırmızılar içerisinde vals yapmaya dışarı çıkarlar,
Ve zalim karanlık dolu dizgin kaçarGözlerimi kapattım ve bütün dünya kayboldu.
Hayal ettim seni, beni büyülediğin yatakta
(Sanırım seni kafamın içinde yarattım)
Tanrı düştü gökyüzünden, cehennemin ateşi soldu:
Büyülü melekler ve şeytanın insanları yok oldu:
Gözlerimi kapattım ve bütün dünya kayboldu.
Bahsettiğin yoldan döndüğünü hayal ettim
(Sanırım seni kafamın içinde yarattım)
Senin yerine bir gök gürültüsü kuşu sevmeliydim;
En azından bahar geldiğinde gürleyerek dönerdi bana.Gözlerimi kapattım ve bütün dünya kayboldu.
(Sanırım seni kafamın içinde yarattım)
- Semih Aydın -
Come live with me and be my love, Gel benimle yaşa ve benim aşkım ol
And we will all the pleasures prove, Biz bütün zevkleri ispat edeceğiz
That Valleys, groves, hills, and fields, Şu vadiler, bahçeler, tepeler ve çayırlar
Woods, or steepy mountain yields. Ormanlar yada sarp dağı süreceğiz.
And we will sit upon the Rocks, Ve biz kayaları kıracağız
Seeing the Shepherds feed their flocks, Çobanların sürülerini beslemelerini izleyeceğiz,
By shallow Rivers to whose falls Sığ nehrin aktığı yerden
Melodious birds sing Madrigals. Ahenkli kuşlar aşk şiirleri söylüyor.
And I will make thee beds of Roses Sana güllerden yatak yapacağım
And a thousand fragrant posies, Binlerce hoş kokulu demetlerden,
A cap of flowers, and a kirtle Çiçeklerden bir başlık ve elbise yapacağım
Embroidered all with leaves of Myrtle; Mersin ağaçlarının yapraklarıyla işlenmiş
A gown made of the finest wool En güzel yünden bir sabahlık
Which from our pretty Lambs we pull; Bizim sevimli kuzularımızı yolup;
Fair lined slippers for the cold, Kış için güzel çizgili ayakkabılar,
With buckles of the purest gold; En saf altından toka ile;
A belt of straw and Ivy buds, Bir hasır kemer ve sarmaşık goncalar ile
With Coral clasps and Amber studs: Mercan tokalar ve
kehribar yaka düğmesi
And if these pleasures may thee move, Eğer bu mutluluklar seni etkilediyse
Come live with me, and be my love. Gel benimle yaşa ve benim aşkım ol.
The Shepherds’ Swains shall dance and sing Çobanların kuğuları dans edip şarkı söyleyecek
For thy delight each May-morning: Her mayıs sabahında senin mutluluğun için:
If these delights thy mind may move, Eğer bu mutluluklar seni etkilediyse,
The Last Laugh - Wilfred Owen Son Gülüş
Do Not Stand At My Grave And Weep - Mezarımın Başında Bekleme Ve Ağlama
Mary Elizabeth Frye
Do not stand at my grave and weep Mezarımın başında bekleme ve ağlama
I am not there. I do not sleep. Orada değilim.Uyumuyorum.
I am a thousand winds that blow. Rüzgarın binlerce kanadıyım.
I am the diamond glints on snow. Karın üzerindeki elmasın parıltısıyım.
I am the sunlight on ripened grain. Olgunlaşmış tohumun üstündeki günışığıyım
I am the gentle autumn rain. Tatlı bir sonbahar yağmuruyum.
When you awaken in the morning's hush Sen sabahın sessziliğinde uyandığında
I am the swift uplifting rush Diğer kuşlar sessizce uçarken
Of quiet birds in circled flight. Ben ebabil kuşunun neşelendirici sesiyim I am the soft stars that shine at night. Gecenin naif yıldızlarının parlaklığıyım.
Do not stand at my grave and cry; Mezarımın başında bekleme ve ağlama
I am not there. I did not die. Orada değilim. Ben ölmedim.
- Semih Aydın -
------------------------------------------------------------------------------------------------
A Dream Within A Dream – Edgar Allan Poe Rüya İçinde Bir Rüya
Take this kiss upon the brow! Kaşının üzerine konsun bu öpücük
And, in parting from you now, Ve senden ayrılırken şimdi
Thus much let me avow — İzin ver öylece itiraf edeyim
You are not wrong, who deem Sen suçlu değilsin,
That my days have been a dream; Günlerim bir rüyaya dönüşürken
Yet if hope has flown away. Yada umudum yok olurken
In a night, or in a day, Bir gecede yada bir günde
In a vision, or in none, Bir görüşte yada karanlıkta
Is it therefore the less gone? O bu yüzden mi yok oldu?
All that we see or seem. Tamamen gördüğümüz yada görünen
Is but a dream within a dream. Sadece rüya içinde bir rüya.
I stand amid the roar Sahile vuran dalgaların
Of a surf-tormented shore, Haykırışlarının ortasında dururum
And I hold within my hand Ve avuçlarımın içinde
Grains of the golden sand —. Altından kumsalın tanelerini tutarım
How few! Yet how they creep Nasılda az! Nasılda parmaklarım arasından
Through my fingers to the deep, Hafifçe kayıp gidiyorlar
While I weep — while I weep! Ben ağlarken — ağlarken ben!
O God! Can I not grasp Ah tanrım! Onları sıkı sıkı
Them with a tighter clasp? Ellerimde tutamaz mıyım?
O God! Can I not save Ah tanrım! Onları kurtaramaz mıyım?
One from the pitiless wave? Acımasız dalgalardan
Is all that we see or seem Tamamen gördüğümüz yada görünen
But a dream within a dream? Sadece rüya içinde bir rüya mı?
- Semih Aydın -
---------------------------------------------------------------------------------------------
This Be The Verse - Philip Larkin Bu Şiir Olsun
They fuck you up, your mum and dad. Annen ve baban seni mahveder
They may not mean to, but they do. Yapmak istemiyor olabilirler ama yaparlar
They fill you with the faults they had Yaptıkları hatalarla ve bazı fazladan şeylerle
And add some extra, just for you. Doldururlar seni, yine senin için sadece
But they were fucked up in their turn Ama onlar da mahvedilmiştir
By fools in old-style hats and coats, Eski moda şapkalar ve montlar içindeki aptallar tarafından
Who half the time were soppy-Stern Onlar ağlak ebebeynlerdi bazen
And half at one another’s throat. Ve bazen de bir başkasının dar boğazı
Man hands on misery to man. İnsan kederini kendi çocuğuna geçirir
It deepens like a coastal shelf. O tıpkı sahil kıyısının sığlığı gibi derinleşir
Get out as early as you can, Erken kurtul onlardan olabildiğince
And don’t have any kids yourself. Ve asla çocuk yapayım deme.
- Semih Aydın -
------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Bluebird - Charles Bukowski Mavi Kuş
There is a bluebird in my heart that Kalbimde mavi bir kuş var
wants the get out Gitmek isteyen
but I'm too tough for him Ama ben ona göre çok güçlüyüm
I say, stay in there, I'm not going Orada kal derim
to let anybody
see
Kimsenin seni görmesine izin vermeyeceğim.
you.
there's a bluebird in my heart
that Kalbimde mavi bir kuş var
wants to get
out Gitmek isteyen
but I pour whiskey on him and
inhale Ama viskiyi üzerine dökerim
cigarette
smoke Ve sigara dumanını içime çekerim
and the whores and the
bartenders Fahişeler, barmenler ve
and the grocery
clerks Merket çalışanları
never know
that Asla bilmeyecek
he's Onun orada olduğunu.
in there.
there's a bluebird in my heart
that Kalbimde mavi bir kuş var
wants to get
out Gitmek isteyen
but I'm too tough for him, I say,
Ama ben ona göre çok güçlüyüm
Orada kal derim
stay down, do you want to
mess
Beni mahvetmek mi istiyorsun?
me
up?
you want to screw up
the
İşlerimi alt üst
etmek mi istiyorsun?
works?
Avrupa'daki kitap satışlarımı baltalamak mı istiyorsun?
you want to blow my book sales in
Europe?
there's a bluebird in my heart
that
Kalbimde mavi bir kuş var
wants to get
out
Gitmek isteyen
but I'm too clever, I only let him
out
Ama ben çok zekiyim, sadece geceleri
at night
sometimes
Herkes uykudayken
when everybody's asleep.
Bazen dışarı
çıkmasına izin veririm.
I say, I know that you're
there,
Orada olduğunu biliyorum derim,
so don't
be
Bu yüzden üzülme.
sad.
then I put him
back,
Sonra onu eski yerine koyarım
but he's singing a
little
Ama orada biraz şarkı söylüyor
in there, I haven't quite let
him
Onun tamamen ölmesine izin vermem
die
and we sleep together
like
Ve biz birlikte uyuruz
that
İşte böyle
with
our
Gizli anlaşmalarımızla
secret
pact
and it's nice enough
to
Ve o tam olarak yeterli
make a
man
Bir adamı ağlatmak için
weep, but I
don't Ama ben ağlamam
weep,
do Sen?
you?
- Semih Aydın -
-------------------------------------------------------------------------------------------------------------
The Road Not Taken - Robert Frost Gidilmeyen Yol
Two roads diverged in a yellow wood, Sarı bir ormanda yol ikiye ayrıldı
And sorry I could not travel both Üzgünüm ikisini de gezemediğimden
And be one traveler, long I stood Ve tek yolcu olduğumdan, uzun uzun durdum
And looked down one as far as I could Ve bir yolun olabildiğince aşağısına
To where it bent in the undergrowth; Ağaçların altında serilmiş çalılıklarına kadar baktım
Then took the other, as just as fair, Sonra ötekine baktım, diğeri kadar güzel
And having perhaps the better claim, Ve belki de daha iyi olduğu iddia edilen,
Because it was grassy and wanted wear; Çünkü yemyeşildi ve yıpranmak istiyordu
Though as for that the passing there Daha iyi olsa bile, oradan geçenler
Had worn them really about the same, İkisini de aynı şekilde yıpratmıştı
And both that morning equally lay Ve o sabah eşit şekilde uzanıyordu ikisi
In leaves no step had trodden black. Hiç bir adımın karartmadığı yapraklar altında
Oh, I kept the first for another day! Ah, başka bir güne sakladım yolun ilkini
Yet knowing how way leads on to way, Yine de bilerek bir yolun başkasına sürüklediğini
I doubted if I should ever come back. Şüphe ettim bir daha geri gelebilir miyim diye.
I shall be telling this with a sigh İç çekerek anlatacağım bunu
Somewhere ages and ages hence: Bir yerde bundan yıllar yıllar sonra
Two roads diverged in a wood, and I— Bir ormanda yol ikiye ayrıldı ve ben
I took the one less traveled by, Daha az gidilmiş olanı tercih ettim
And that has made all the difference. Ve bu oldu bütün farkı yaratan
(Çeviri: Semih Aydın)
0 Yorumlar