OYSA HERKES ÖLDÜRÜR SEVDİĞİNİ
Oscar Wilde'ı Öldüren Sevgili
The Ballad of Reading Gaol - Oscar Wilde - Reading Zindanı Baladı -
I I
He did not wear his scarlet coat, Kızıl montunu giymemişti,
For blood and wine are red, Kan ve şarap kırmızısı,
And blood and wine were on his hands Kan ve şarap zaten ellerine bulaşmıştı
When they found him with the dead, Bulduklarında onu bir cesetle,
The poor dead woman whom he loved, Zavallı kadın onun sevgilisiydi,
And murdered in her bed. Ve yatağındaki maktülüydü.
He walked amongst the Trial Men Yargıçların arasında yürüdü
In a suit of shabby grey; Eski gri bir takım elbise;
A cricket cap was on his head, Kafasında bir şapkayla
And his step seemed light and gay; Ve adımları parlak ve neşeli gibiydi
But I never saw a man who looked Ama ben hiç böyle bir adam görmemiştim
So wistfully at the day. Bu kadar hüzünlü, bu kadar efkarlı.
I never saw a man who looked Ben hiç böyle bir adam görmemiştim
With such a wistful eye Böyle hüzün dolu gözleri olan
Upon that little tent of blue Ufak mavi tapınağın altında,
Which prisoners call the sky, Mahkumlar böyle der gökyüzüne,
And at every drifting cloud that went Ve her serseri bulutla yolculuğa çıkarlardı
With sails of silver by. Gümüşün yelkenleriyle.
I walked, with other souls in pain, Ben diğer ruhların acısıyla,
Within another ring, Başka bir zil sesiyle yürüdüm,
And was wondering if the man had done Ve merak ederken bu adam gerçekten
A great or little thing, Büyük yada küçük bir şey yaptımı diye,
When a voice behind me whispered low, Bir ses ardımdan fısıldadı yavaşça
"That fellow's got to swing." ''Bu çocuğu sallandıracaklar.''
Dear Christ! the very prison walls Yüce İsa! Bütün hapisane duvarları
Suddenly seemed to reel, Aniden urgan gibi gözüktü,
And the sky above my head became Ve başımı üzerindeki gökyüzü
Like a casque of scorching steel; Yakıcı bir çeliğin miğferi gibi oldu;
And, though I was a soul in pain, Acı içerisinde bir ruh olsam da,
My pain I could not feel. Acımı hissedemiyordum.
I only knew what hunted thought Ben sadece onun çabuk adımlarında
Quickened his step, and why Düşüncelerini avlayan şeyi ve nedenini biliyordum
He looked upon the garish day Parlak bir gün görüyordu
With such a wistful eye; Bir çift gözle hüzün dolu
The man had killed the thing he loved Adam öldürmüştü sevdiğini
And so he had to die. Ve bu yüzden ölmeliydi.
Yet each man kills the thing he loves Oysa herkes öldürür sevdiğiniBy each let this be heard, Herkes kulak vermeli buna,
Some do it with a bitter look, Bazısı acı bir bakışla yapar bunu,
Some with a flattering word, Bazısı sahte bir sözle,
The coward does it with a kiss, Korkak olan bir öpücükle,
The brave man with a sword! Cesur insan bıçakla.
Some kill their love when they are young, Bazısı gençken öldürür aşkını
And some when they are old; Bazısı yaşlıyken:
Some strangle with the hands of Lust, Bazısı şehvetin elleriyle boğar,
Some with the hands of Gold: Bazısı altının elleriyle:
The kindest use a knife, because En naziği bıçak kullanır, çünkü
The dead so soon grow cold. Böylesi daha çabuk soğur.
Some love too little, some too long, Bazısı az sever, bazısı çok,
Some sell, and others buy; Bazısı satar, ve diğerleri satın alır;
Some do the deed with many tears, Bazısı bir sürü göz yaşıyla yapar bunu,
And some without a sigh: Bazısı bir iç bile çekmeden:
For each man kills the thing he loves, Herkes öldürür sevdiğini,
Yet each man does not die. Oysa herkes ölmez.
He does not die a death of shame Utancın ölüsüyle o ölmez
On a day of dark disgrace, O yüz karası günde,
Nor have a noose about his neck, Ne ipi boynuna geçirirler
Nor a cloth upon his face, Ne yüzüne bir bez,
Nor drop feet foremost through the floor Nede ayağı kesilir yerden
Into an empty place Bomboş bir yerde
He does not sit with silent men Sessiz bir adamla oturmaz
Who watch him night and day; Gece gündüz onu izleyen;
Who watch him when he tries to weep, Ağlamaya çalışırken onu izleyen,
And when he tries to pray; Dua etmeye çalışırken;
Who watch him lest himself should rob Kendisini soyacak korkusuyla
The prison of its prey. Hapisanede kurbanını izler gibi.
He does not wake at dawn to see Uyanmaz şafakta görmemek için
Dread figures throng his room, Odasındaki kokunç şekillleri,
The shivering Chaplain robed in white, Titrek Papaz beyazlar içinde soyunur
The Sheriff stern with gloom, Şerif kasvetli götüyle,
And the Governor all in shiny black, Ve Amir parlak siyahlar içinde,
With the yellow face of Doom. Cehennemin sarı yüzüyle birlikte soyunur.
He does not rise in piteous haste Gereksiz telaşlar içinde davranmaz
To put on convict-clothes, Mahkum kıyafetlerini koyarken
While some coarse-mouthed Doctor gloats, and notes Küfürbaz doktor sinsice güler ve not eder
Each new and nerve-twitched pose, Bütün yenileri ve sinirden her tarafı titreyenleri
Fingering a watch whose little ticks Kısa ve ufacık dokunuşları izlemek
Are like horrible hammer-blows. Korkunç çekiç darbeleri gibidir.
He does not know that sickening thirst Korkunç susuzluğu bilmez
That sands one's throat, before Boğazdaki o susuzluğu
The hangman with his gardener's gloves Celladın bahçivan eldivenleriyle
Slips through the padded door, Ses geçirmez kapıyı sessizce açmasından önce
And binds one with three leathern thongs, Ve birini üçlü deri kırbaçla sarmaladığını bilmez,
That the throat may thirst no more. O anda boğazın daha fazla kuruyamaz.
He does not bend his head to hear Kafasındaki sesleri duymaz The Burial Office read, Defin ofisinin okuduğu
Nor, while the terror of his soul Ne de ruhunun dehşetinin
Tells him he is not dead, Ona o ölmedi dediğini bile duymaz,
Cross his own coffin, as he moves Karşıya geçirmek kendi tabutunu, taşırken
Into the hideous shed. Harap olmuş barakaya.
He does not stare upon the air Gökyüzüne bakmaz
Through a little roof of glass; Küçük gözlüklerinin arkasından;
He does not pray with lips of clay Yere kapanıp dua etmez
For his agony to pass; Ölürken can çekişmemek için;
Nor feel upon his shuddering cheek Ne de hazır hisseder titreyen yüzünde
The kiss of Caiaphas. Başrahibin öpücüğüne.
(Çeviri: Semih Aydın)
16 Ekim 1854 İrlanda doğumlu Oscar Wilde bir göz cerrahı baba ve bir şair annenin ikinci çocuğu olarak hayata geldi. Hayatını son birkaç yılı hariç lüks ve ihtişamlı bir hayat sürdü. Edebiyat dünyası için birçok önemli şiir, oyun ve kısa hikaye yazan Wilde estetizimi eserlerinin odağında tutmuştur. Edebiyatın güzellik arayışı yada bu güzelliğin en iyi şekilde anlatılması olarak görmüştür. Sanat sanat içindir şeklinde romantik akımın kabul ettiği görüşü sanat güzellik içindir şeklinde kullanmıştır. Bu güzellik ve estetik olma çabası şiirlerine yansıdığı kadar kıyafetlerine ve özel hayatına da sirayet etmiştir. Özel hayatında da aradığı bu güzelliği bir süre sonra kadınlardan çok erkeklerde aramaya başlamıştır.Oscar Wilde'ın Eşinin ve çocuğunun ölümüyle birlikte bu arayışı iyice artar ve birçok erkekle ilişki yaşmaya başlar.Yaşadığı dönem oldukça katı görüşlere sahip olan Viktorya Çağı'ndaki insanların onu eleştirmesi ve yaşadığı güzellik çabasındaki hayatını kesintiye uğratacak olmaları kuşkusuz bir gerçekti. O dönemdeki insanlar için ahlak her şeyden önce gelirdi ve Oscar Wilde bu görüşün tam zıttı bir karakter olarak görülüyordu. Çocukların ve gençlerin Oscar Wilde'dan kötü etkileneceği konuşuluyordu. Bir süre sonra Lord Dogles ve Alfred Taylor ile ilişkisi basında yer etmeye başladı. Aralarındaki ilişkiyi Lord
Alfred Douglas'ın babasının öğrenmesinden sonra polisler ikili arasındaki ilişkiyi ortaya çıkarır ve Oscar Wilde büyük ahlaksızlık suçndan dolayı 2 yıl hapis cezasına çarptırılır. Önce Pentonville hapishanesinde sonra Wandsworth hapisanesinde yattıktan sonra son olarak o ünlü sözleri söyleceği yani ''oysa herkes öldürür sevdiğini'' diyeceği Reading Zindanı'na getirilir.
Osacar Wilde'ın aşk, ilişkiler, kadınlar ve erkekler üzerine söyledği güzel sözlerden bazıları:
''Aşkın gizemi ölümün gizeminden daha büyüktür''
''Aşk gibi nefretin de gözü kördür''
''Aşkta sadık olanlar aşkın sadece uçarı yönlerini bilirler; aşkın trajedsini bilerler ise vefasızlardır''
''Bir erkek bir kadınla ancak onu sevmediği sürece mutlu olabilir''
''Evlilik bir bardak taze süt için evde inek beslemek gibidir''
''Erkekler kadınların ilk aşkı, kadınlar ise erkeklerin son aşkı olmalarını ister''
''Erkekle kadın arasında asla arkadaşlık mevcut olamaz. Tutku, düşmanlık, aşk veya tapınma olabilir ama arkadaşlık olamaz.''
''Gariptir kadınlar, kendilerini güldüren erkekleri sadece severler; onları ağlatanlara ise aşık olurlar."
''Her terkediş bir vazgeçiştir.''
''Kadınlar sevilmek için yaratılmışlardır. Anlaşılmak için değil.''
''Yaşamak çok nadir rastlanan bir şeydir. Çoğu insan sadece var olur.''
"Oysa herkes öldürür sevdiğini" kuşkusuz aşk ve ayrılık üzerine söylenmiş en güzel sözlerden biridir bu. Öldürülmeden bir sevgili tarafından yada öldürmeden bir sevgiliyi hayatı tamamlamak imkansız bir hayal gibi. En iyi, en naif ve en eşsiz insan bile gün gelince öldürür sevdiğini. Bunu genelde sevmeyen yada daha az seven kişi yapmakla yükümlüdür. Eşit yada adil bir sevgi olmadığından her zaman bir taraf daha az sever ve bu kişi kendisini daha çok seven kişiyi öldürür. Şiirde de dendiği gibi bazısı bir sözle, bazısı bir bakışıyla, bazısı gidişiyle yada gelmeyişiyle yapar bunu. Kimi öldürülen kişiler umursamaz, bir tecrübeydi, bir deneme, öylesine biri diyip yeni hayallere, yeni umutlara, yeni kadınlara, erkeklera gidip gerçek aşkı bulma çabasıyla devam eder hayatına. Fakat kimisi de kalır oldugu yerde, zaman hiç durmadan geçmeye devam etse de. O karanlıkta ve yalnızlıkta boğulmayı tercih eder. Uzaktan bakıp ne yanlış ne zavallı bir davranış diyebiliriz ki belki de doğrudur ancak kimi ruhlar ait olduğu ve öldürüldüğü kişiye aşık olarak artık eski olan o hatıralarda yaşamak zorundalar. Oscar Wilde sevdiği uğruna hapise düşmesini, Ahmed Arif utancından sevdiğinin karşısına çıkamadığı o günü, Necip Fazıl yıllarca beklediği sevgilisini yada Cemal Süreya evinde terkedildikten sonra yapayalnız kaldığı o evdeki anı unutsaydı, o güzel kadınların üstlerine çizik atıp devam etselerdi hayatlarına, o güzel, hasret, özlem ve aşk dolu şiirler yazılabilir miydi? Ölmek ve öldürülmek muhakkaktır. Sanırım burada önemli olan ölüme kadar ki o günlerin nasıl geçtiği ve ölümden sonra o günleri mutlulukla hatırlamak. Her ne kadar her ölüm insanın kalbinden bir şeyler alıp götürse de elde kalanlarla yetinebilmek, sevginden, yaptıklarından, küçük düşmelerinden, gururunu hiçe saymalarından pişman olmamak. Her şeye değerdi, yine olsa yine severdim diyebilmek. Senin adına sevindim, umarım çok mutlu olursun diyebilmek. Belki her bir harfte kalbine bir yeni ayrılık acısı saplansa da senin için değerli olana hakkettiği değeri ve mutluluğu sen olmadan da verebilmek. Bir ömrü feda etmek hiç şüphe etmeden. Öylece izlemek giden sevgilinin ardından hayallerini. Kimisi kanlar içerisinde, sırtından bıçaklanmış kimisi, severek ayrılmış kimileri, hiç sevmemiş kimisi, kimisi güzel ayrılmış, kimisi hala ayrılamamış. Yine de herkes öldürür sevdiğini...
0 Yorumlar